31 Ocak 2021, 02:36 tarihinde eklendi

KANAT 8. BÖLÜM

KANAT 8. BÖLÜM
KAÇAN KOVALANIR
 
Ateşin başındaki kadın, yanında iki tane takım elbiseli adam, hızlı adımlarla onlara doğru ilerleyen pardesülü başka bir adam daha. Nevzat kolumu dürttü. “Kanat bu televizyondaki adam değil mi pardesülü, bizi bulacağını söyleyen?” dediğinde benim de aklımdan aynı şey geçiyordu. “Hikmet bir şey, aynen o komiser. Nevzat yavaşça arkanı dön ve benimle birlikte yürü, eğer bizi farkederler ve peşimizden koşmaya başlarlarsa şu geldiğimiz yoldan sen git diğer yola da ben  gireceğim ayrılırsak onlara vakit kaybettiririz. Islah evinden kaçtığımız gece kaldığımız evi hatırlıyor musun?” diye sorduğumda Nevzat’ın titrediğini farkettim. Kolundan tuttum dişlerim arasından “Nevzat kendine gel.” dedim. Nevzat’ın titremesi durdu yavaşça arkamızı dönerken kadının, “Aha geldiler. Gelin buraya, beyler de size arıyorlardı.” dediğini duyduk ikimiz de hiç sesimizi çıkarmadan gerisin geri yürümeye başlamıştık. Televizyondaki komiserin, “Çocuklar durun.” dediğini duydum. Nevzat’a baktım, Nevzat bana bakıyordu. “Kaç kaç kaç!” diye bağırdım. Arkamızdaki bize doğru koşarak gelen ayak seslerini duyuyordum. Nevzat kağıt arabasını bırakmıştı ama ben bırakmamıştım. İçerisine çok bir şey atmadığım için araba hafifti. Nevzat konuştuğumuz gibi geldiğimiz yoldan girdi, ben daha dar olan diğer yola saptım. Bir anlığına arkaya doğru dönüp baktığımda kadınla konuşan elinde silah olan iki adam benim peşimdeydi. Hikmet Komiser, Nevzat’ın peşinden gitmişti. Bu adamlarsa muhtemelen Hikmet Komiseri tanımışlar ve bir polisle aynı yöne doğru koşmamışlardı. Bu da adamların polisle karşılaşmak istemedikleri anlamına geliyordu. Caddeye çıkmadan önce adamların nefeslerini ensemde hissediyordum. Silahlarını kullanmamaları için bir an önce kalabalığa karışmam gerektiğini biliyordum. O nedenle dar sokak çıkışında beni yavaşlatan kağıt arabasını bir anda dönerek adamların üzerine doğru fırlattım. Adamlardan birinin arabaya takılarak “Ananı sikiyim.” diye sövüp düştüğünü duydum. Arkamdan hala ayak sesleri geliyordu; bu diğerini yavaşlatmamıştı bile. Arkamı dönersem dengemi kaybedebilirdim. O nedenle bu riski almadım. Arabadan kurtulduğum için artık daha rahat hareket edebiliyordum. Caddeden ok gibi fırladım. Bir adama çarpmaktan son anda kurtuldum ama peşimden koşan adam benim kadar şanslı değildi. Birinin acı ile yere düştüğünü duydum. Bir an dönüp arkama bakma gafletinde bulunduğumda koşan adamın yere düştüğünü ancak arabaya takılıp düşenin şimdi hızını almış ve bana yaklaştığını gördüm. Şanslıydım trafik lambası yeşil yanıyordu. Elimi lambanın direğine tutarak tam dönüşümü sağladım, bir an dengemi kaybedecek gibi olsam da toparlayıp yolun karşısına doğru koşmaya devam ettim. Kırmızıda geçmeyi kendinde hak sayan bir araba sürücüsü -ki Allah ondan razı olsun- son anda durdu. Arkamda bir çarpma sesi duydum. Yine kısa süreli de olsa arkama baktığımda adamlardan birinin çıkan arabaya çarptığını ve düştüğünü fark ettim. Adama bakıp sırıttığımda adam toparlanmaya çalışıyordu ama kesin kırık vardı. “Durdurun lan şu iti!” Diğer adamı  tamamen unutmuştum. Ara caddelerden birine hızlıca girdim. Karşıda bir tane muşamba ile örtülü kasası olan bir kamyonet duruyordu.
Adam hızlıca sokağın içerisinde girdi. Etrafa bakına bakına yürümeye başladı. Muşambanın arasından baktığımda silahını çıkarmış olduğunu gördüm. “Buraya bakarsa büyük sıçtın Kanat.” diye geçirdim içimden. 
“Tamam Ragıp abi. Yarın aynı saatte parayı getiririm.” Bu cümleyi duyduğum sırada silahlı adam sokağın sonuna doğru koşuyordu. Rahatlamıştım, tam kamyonetten inecektim ki kamyonetin kontağı çevrildi. Koşan adam da gayri ihtiyari ses çıkınca kamyonete doğru döndü adama bakayım derken kabak gibi ortaya çıkmıştım. Kamyonetten inene kadar adam bana yetişirdi. Bense adamı daha da kızdıracak bir şey yaptım kamyonetin muşambasını açıp, adama el salladım. Şöför gaza bastı, bir an düşecek gibi oldum ama düşmedim.
 
Bacaklarımın, ciğerlerimin yanması gerçekten umrumda değildi. İnşallah Nevzat yakalanmamıştır diyordum içimden.
 
ÇOCUK TAM BİR SAF ÇIKTI HİKMET BABA
 
Bu bölümü biraz Nevzat’ın anlattıkları biraz da Hikmet komiserin anlattıkları üzerine yazacağım.
 
Nevzat gözlerini açtığında bir sandalyeye bağlıydı. Tam karşısına başka bir sandalye çekip oturmuş Hikmet Komiser ona gülümseyerek bakıyordu. “Ne oldu bana?” diyebildi Nevzat başının arkasında hafif bir sızlama olduğunu hissetti. “Oy oy oy acıyo ya.” dedi. Hikmet komiser ayağa kalktı. “Düştün oğlum. Dur diyorum konuşacağız diyorum. Sen yine kaçıyorsun benden sonra bana bakacağım derken ayağın burkuldu ve düşüp kafanı kaldırıma çarptın. Neyse ki sağlam kafan varmış.” Nevzat ayak bileğindeki sızlamayı da hissetti. “Tutuklu muyum abi?” Hikmet komiser hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Nevzat bir iki “Abi, amca, komiserim.” diye seslendi. Bir kaç dakika sonra Komiser elinde bir tabak makarna ile içeri girdi. “Açsındır diye düşündüm sen karnını doyururken de biraz konuşuruz.” Nevzat aç gözlerle Hikmet’in elindeki tabağa kilitlenmişti. “Bizim cinayet büroda senin isminde bir komiser vardı biliyor musun?” dediğinde Nevzat’ın elleri çözülmüş makarnayı çiğnemeden yutmaya başlamıştı bile. “Ben de hep polis olmak istedim abi.” diye konuştu, bir koca bardak su ağzındakileri yutmasına yardım ettikten sonra Nevzat ayağa kalktı. “Sizin yapmadığınızı az çok tahmin ediyorum ama ihalenin sizin üzerinize yıkılmak istendiği de kesin.” Arkadaşının peşinden koşan adamlar iyi adamlar gibi gözükmüyordu. “Sen neden benim peşimden koştun abi?” Hikmet gülümsedi, eline bir dosya aldı, dosyayı açtı. “Çünkü seni yakalamak daha kolaydı. İkinizin kardeş gibi olduğunu düşünürsek seninle Kanat Heraydın’a da ulaşabilirim. Tabii yakalanmamış ve öldürülmemişse. Değil mi Nevzat Büyükaslan.” Nevzat tabağın dibini sıyırdıktan sonra “Valla abi soyadımı uzun zamandır duymamıştım.” dedi. Hikmet devam etti, “Babanız siz küçükken ölmüş, kalp krizi. Annen ise abinle seni yurda bırakmış. Abinle beraber yurttan kaçmışsınız. Sonra abin pis işlere bulaşmış tabii çok geçmeden seni de bulaştırmış. O gece depoyu polis basınca da kaçıp seni arkada bırakmış. Ama Kanat yapmaz öyle değil mi? Mutlaka ayrılmadan önce buluşacak bir yer belirlemişsinizdir.” Masanın üzerinde içinde bir sürü yeşil elma duran tabak vardı. Hikmet elmalardan birini aldı ve elinde çevirmeye başladı. Diğer elinde ise dosyayı tutmaya devam ediyordu. “Peki abin çıktıktan sonra hiç görüştünüz mü onunla?” Nevzat’ın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. “Aradım da benimle görüşmek istemedi abi. Ben onun  kardeşi olamazmışım, çok zayıfmışım. Ayağına bağ olurmuşum. Zaten ben evlatlıkmışım.” Hikmet elmayı Nevzat’a doğru uzattı. Nevzat elmayı aldı. “Bazen iki kardeş doğar, iki kardeş o kadar bir birinin ayrısı olur ki kardeş olduğuna kimse inanamaz. Aynı Habil ile Kabil gibi.” Nevzat elmadan bir ısırık kopardı. “Kim dedin abi.” Hikmet gülümsedi. “İki düşman kardeş sen bunları boşver.” Tabağın içerisinden bir elma daha aldı. Elinde yine çevirmeye başladı. “Bazen de iki kardeş olur kan bağı olmasa da daha güçlü bir bağ vardır aralarında.” Nevzat’ın aklına ben gelmiştim. Aynı bizim gibi diye düşündü. Nevzat’ın söylediğine göre Hikmet komiser ve benim aramızda çok büyük bir benzerlik varmış. “Bir kere o da konuşunca sen de konuşunca ben hiç bir şey anlamıyorum demişti bana.” 
Hikmet komiser elmayı yine titizlikle masanın üzerindeki tabağın içine koydu. “Bana anlat Nevzat o gün ne oldu?” diye sorduğunda Nevzat her şeyi anlattı bildiği kadarıyla. Bu adamlar niye peşinizde diye sorduğunda ise Nevzat’ın porno için demesi üzerine Hikmet komiserin yüzünün aldığı ifadeyi görmeyi çok isterdim. Nevzat adamın gözlerinin kocaman açıldığını söylemişti. Oysa ki o pornonun içinde kimin olduğunu bilseydi daha çok şaşıracaktı. 
Nevzat kitaplığa bakıp, “Islahevinde Kanat da çok kitap okurdu. Bunların hepsini okudun mu abi?” diye sorduğunda Hikmet gülümseyerek “Onları oğlum okurdu, üniversitedeyken. Onun kitapları.” diye cevap verdi.
Nevzat uyuyakaldığında Hikmet cebinden cep telefonunu çıkardı. Amiri bir kaç kez aramıştı. Rakısını tazeledi, ara tuşuna bastı.
 
“Hikmet neredesin sen?” diye soran amirin sesinde öfke vardı. “Buradayım amirim işin peşindeyim.” Amirin sinirli sinirli nefes aldığı duyuluyordu. “Amına koyayım o zaman neden kimseye bilgi vermiyorsun? Şu sokak çocuğu öldükten sonra kimse seni görmemiş. Arıyorum, açmıyorsun da!” Hikmet, “Amirim biz bu çocukların öldürdüğüne emin miyiz bu adamı. Hayır biraz araştırdım, bu çocuklar hırsızlık neyim yapar ama adam öldür…”
“Ankara o çocukların öldürdüğüne inanıyor. Biz de Ankara neye inanıyorsa ona inanmak zorundayız biliyorsun. Şimdi kendine gel ve o siktiğimin çocuklarını yakala.”
 
Telefonu kapattığı zaman o cinayeti bizim işlemediğimizden emindi. Salonda uyuyan Nevzat’a baktı. Beni tanımıyordu ama Nevzat bir cinayete tanık bile olsa istemeden itiraf edebilecek kadar çocuktu.
 
Sadece şanssızdı.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *