22 Ağustos 2021, 19:22 tarihinde eklendi

 Yılların Eskitemediği Cumhuriyet Delikanlısın Anıları

 Yılların Eskitemediği Cumhuriyet Delikanlısın Anıları
 
 Yılların Eskitemediği Cumhuriyet Delikanlısın Anıları
 Hıfzı Topuz ile Nazım Hikmet'in Vera'sından Piraye'sine, Sabahattin Ali dosyasına, Atatürk ile tanışmasına ''Gizli Aşklar''ına kadar herşeyi tüm samimiyetiyle konuştuk...
 
Birçok sanat edebiyat çevresinden figürlerle mektuplaşmalarınız var. Ülkemizde pek çok yazar ve şairlerin mektuplaşmaları var. Elinizdeki bu mektupları bu yönde kitaplaştırmak gibi bir amacınız var mı ?
Özellikle Paris günlerimde yakın arkadaş çevremde bulunan Bedri Rahmi, Abidin Dino, Ferit Edgü, Çetin Altan, Fikret Mualla, Avni Arbaş, Samim Kocagöz, Necati Cumalı ki Necati ile oldukça çok mektuplaşmışımdır. Bunun gibi kıymetli dostlarımla belge niteliğinde bir çok mektuplar var. Bunları mutlaka kitaplaştırmayı düşünüyorum lakin bunları benim tek tek elemem lazım. Başkasına da veremem bu işi.Kendim seçmem lazım. Sansür demeyeceğim ama sonuçta bazıları kimseyi ilgilendirmez değil mi ? Bu yüzden Sanat ve edebi değer taşıyan mektupları sunmak lazım. Ama zaten şu an yeni bir kitap çalışmam var, şu an ona yoğunlaşmış vaziyetteyim. Mektuplara ümit ediyorum ki sıra gelecektir.
 
Bu yeni kitap çalışmanızdan söz eder misiniz ? Biz de okurlarınıza ve kitap severlere müjdeyi vermiş olalım ?
Tabi ki , Avni Arbaş, Zerrin Arbaş, Derya Arbaş. Paris yıllarımdaki en yakın arkadaşlarımdı. Zerrin Arbaş’ın son zamanlarında konuşmalarımızı kayda almıştım. Bir yığın belge var. Avni’nin mektupları var. Anılarımız var. Paris’te yıllarca en yakın arkadaşlarımdan biriydi Avni. Bunları kitaplaştırıyorum. Son zamanlarda bitirdiğim teslim ettiğim iki kitap daha var. Biri “Büyülü Afrika” diye benim yüze yakın röportajım var Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet’te. Onlardan derlemeler seçmeler yaptım. Afrikalı liderler var tılsımlar büyüler hayvanlar  var, inançlar, devlet başkanları var. Bunlardan oluşuyor. iyi bir çalışma oldu. Diğeri Tevfik Fikret, Galatasaray ve aydınlanma üzerine bir kitap.
50’li yıllarda birçok türk aydını Paris’e göçtü. Gerek siyasi,gerek sanat,gerek eğitim için. Bu göçün temel sebebi neydi ? Paris’in bir Türk aydını arka bahçesi olma sebebi nedir?
Herkesin gitmesinin ayrı bir nedeni var. Avni Arbaş burda akademi bitirmişti. Leopold Levy hayranıydı. Ondan eğitim almak için Fransa’ya gitti. Abidin, zaten bir ayağı hep yurt dışında oldu. Paris ve Moskova’da bulundu. Sanatçı tanıdıkları vardı. Sonra sürgün hayatı oldu bir dönem Adana ve Ankara’da. Abidin’in siyasal çevrede komünist arkadaşları vardı ama politika yapmazdı. Abidinin gelmesinin sebebi, sürgünde yaşamasının yarattığı bir bunalımdı. Türkiye’yi cok seviyordu. İyi bir araştırmacıydı. Hiç Türkiye’den nefret etmedi. Nazımın ayrılmasını biliyorsunuz mecbur kaçmak zorunda kaldı. Ressam Fikret Mualla’nın gidişi de bambaşka bir sebepti. Ailevi meseler vardı. Almanya’ya gitti okudu , döndü tutunamadı Paris’e gitti. Hatta Abidin Dino, Avni Arbaş ağlamaklı yolcu ettiler. Onun da siyasi yönü yoktu. Hatta Fransa’da iyi Almanca bildiği faşist diyorlardı. Diyordu ki “resimde sivrilmeye kalkarsam başıma vururlar. Ben en iyisi görünmeden resim yapayım” . Bedri Rahmi Türkiye’den hiç kopmadı. Abd ye gitti geldi orda resimler yaptı. Geldiğinde bende kaldı. Bu insanlar genel olarak bizim gibi solcu aydınlardı ama solcu aydın demek komünist demek değildi.
 
Afrika Heykelcikleri ve maskelerine oldukça meraklı olduğunuzu biliyoruz. Beş yüze yakın koleksiyona sahipsiniz? Bundan bahseder misiniz?
Size başlangıç hikayesini anlatayım.1952’de Paris’e ilk geldiğimde. Nazım’ın da bir şiir kitabı çıkmıştı. Onun bir telif hakkı vardı. Yayınevinin başında Tristan Tzara vardı. Görüşmem gerekiyordu Tzara ile. Abidin ve Nazım’ın da yakın dostu. Evine gittim, baktım her tarafta maskeler heykeller afrika figürleri dolu. ilk defa görüyordum böyle. Çok beğendim ve hoşuma gitti. Afrika’ya gidersem ben de toplayacağım dedim. Zira 1961’de Afrika’ya gittiğimde başladım toplamaya. O zamanlar neyi görsem alıyordum. sonra uzmanlaşmaya başladım. kırka yakın Afrika yolculuğum oldu. Her gidişimdeyanıma iki üç parça alıp döndüm. Artık sığamaz olunca evime bağışlayayım dedim. Otuz sene boyunca topladım büyük emek var. Kıymetli parçalar, manevi değeri var.
Atatük ile ilgili anılarınız var kitaplarınızda, bunlardan bahseder misiniz ?
Ben Atatürk’ü çok gördüm elini sıktım. Çocuktum. Yakınlarım onun sofrasındaydı. Yakınlarımdan cok anılar dinledim. Aşıktım ona. İlkokuldayken bizim okulun önünden geçerken toplanır alkışlardık. Hiç Atatürk’e eleştirel gözle bakmadım. İllaki eleştirdiğim yönleri olmuştur ama bunları sömürü konusu yapmadım. Atatür k’ün ezilmesini horlanmasını asla istemem. Benim solculuğum Atatürk’e hiç aykırı olmadı. Ruhu şad olsun hep Atatürk aşkıyla kaldım.
​ Şimdi Belki İş Bulamazdım Gazeteci Olsam.
 
Günümüzde mesleğe başlayan genç bir gazeteci olsaydınız, yine aynı hevese sahip olur muydunuz ?
Olurdu yine,yapardım herşeye rağmen.mesleğe muhabir olarak başladım. Gazeteci olma hevesiyle başladım bu işe. Yazı işleri müdürü oldum. İstihbarat şefi oldum.O zaman da sıkıyönetim vardı bir ara. Ne olurdu o dönem? Yönetimden haber gelirdi. Şu haberi basmayın derlerdi. Kendimizi sansür etme zorunda kalırdık. Ama bir şekilde durumu dostça idare ederdik. Kimse kimseyi zor durumda bırakmak istemezdi. Demokrat Parti iktidara geldiğinde bayram ettik. Daha  sonra Adnan Menderes hoşlanmadığı zaman basına baskı gelmeye başladı. Bir takım kanunlarla basın özgürlüğünü kısıtlanmaya başladı. Biz de cephe aldık. Bütün gazeteler için geçiş dönemi vardı. Menderes gazete patronlarıyla basın toplantısı yapıyordu her ay. terbiyeli zarif adamdı. Konuşurdu ikna ederdi patronları. Patronlar da kırmayalım ters düşmeyelim Menderesle, su haberi yapmayalım derlerdi. Ama gazeteciler bildiğini yapardı. Patronlar önleyemezdi bazen. Sonrasında da davalar açılırdı. Ben yaşadım bu dönemi. Ama hapiste olan gazeteciler yoktu bu zaman olduğu kadar. Taş çatlasın 3 gazeteci tutuklandı. Davalar oluyordu ama baskıya rağmen gazetecilik devam ediyordu. Önlenemiyordu... Şimdi belki iş bulamazdım gazeteci olsam. Sendika kurduk gazeteler için ama göze batmaya başladık. İşsiz kaldığım mimlemdiğim dönemler oldu sendika kurduğumuz için. dönem dönem örneğin pasaport çıkarken zorlukla karşılaştık her seferinde aldım ama uğraşarak aldım. Yine de o günleri arıyormuş insan.​
 
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali ile geçen sayıdaki röportajımızda sizden ve Sabahattin Ali ile anılarınızın olduğu kitaptan da bahsettik. Sabahattin Ali’nin öldürülmesi noktasında bazı ayrıntılar var sizin yakın çevrenizden aldığınız duyumlarda.Filiz Hanım ne düşündürdü bu konuda ?
Filiz Ali ile sık sık olmasa da görüşürüz çok da severim kendisini. Zaman, zaman söyleşilerde konferanslarda sırayla konuşurduk. Ben belki Filiz’in onaylamadığı şeyleri söylerdim ama itiraz da etmezdi. Ben Sabahattin Ali’nin işkence ile öldürüldüğünü söylerdim ama Filiz başka türlü düşünürdü. Benim kaynaklarım Rasih ve Pertev Nail Boratav’lardı en büyük kaynak da Rasih idi. Rasih içerde tutuklandığında emniyet görevlisi bir adamla konuşuyor ve o anlatıyor herşeyi. Rasih de ondan öğreniyor daha sonra çevresine söylüyor öğrendiklerini. Ama hiç Filiz Ali'yle tartışmadık. Aramızda bu bir sorun da olmadı.
 
 Hiç Aşksız Yaşadığımı Hatırlamıyorum
Gizli Aşklar kitabınız ile ilgili konuşmak isterim. Siz de acaba Nazım gibi aşka aşık bir adam mısınız ?
Öyle galiba ya. Ben her zaman sevdim. Aşk her zaman motivasyon olmuştur bana. bütün hayatımda hiç aşksız yaşadığımı hatırlamıyorum. Aşk olmayınca kendimi boşlukta hissederim hep.Ama ep aynı kişi değil. (gülüyor)
Peki eşiniz ile bu durumu nasıl yürüttünüz ? Çatırdamalara sebep olmadı mı bu durum?
Eşim ile bunları hiç konuşmadık. O bilse de bilmemezlikten gelmeyi tercih etti. Üzerine gitmedi hiç. Hanfendi kadındı eşim. Çok sevdiğim bir insandı ve çok iyi arkadaşımdı aynı zamanda. 50 sene yakın beraberliğimiz sürdü. Hiçbir zaman kavga etmedik. Çok güzel yaşadık. Kimseye kötülüğüm olmadı o yüzden. İlişkilerime hiç ihanet etmedim. O ayrı mesele bu ayrı mesele.
HIFZI TOPUZ, GÜZİN ABİDİN DİNO, VERA, NAZIM HİKMET
​Nazım Hiçbir Kadına Durup Duruken Asılmıyor.
Monogam,  Poligam kavramlarından hangisine yakınsınız o zaman ?
Günümüz de mi  yoksa eskiden mi insanların daha çok poligamik ilişkileri oluyordu?
 Baktığımızda Osmanlı dönemini toplum yadırgamıyor. Taaddüdü zevcat diye bir kavram var.  Çok kadın almak meşru bir olay. Toplumsal bir sorun olarak gözükmüyordu. Nazım mesela hiçbir kadına durup duruken asılmıyor. Ben de asılmam. Ama biri yeşil ışık tutarsa cevap veririm ama durup duruken bir deneyeyim demem. Nazım’a çok asılıyordu kadınlar. Nazım da hoşlanırsa kabul edip bir ilişki kuruyordu. Ama sıkıntı oluyordu tabi bu durumlar. Birini seviyor biriyle evli. Abidin’leberaberdik Nazım’dan bir mektup geldi Moskovadan şöyle bir şey yazıyordu “Bir gönülde iki sevda olamaz diyorlar. Oluyor be kardeşim oluyor” diyordu. (gülüşmeler). Sıkılıyor ter döküyor ne yapacağım diye bir tarafta Münevver var bir tarafta karısı var. Hapisanedeydi zaten. Sonra Nazım kaçtıktan sonra. Münevver Almanya’ya geliyor ama Vera girmiş hayatına Münevver’le ilişkisi eski sıcaklığını kaybetmiş.. Münevver hep sadık kalıyor Nazım’a öyle diyorlar ama bunları kimse bilmez.
Demek ki, farklı heyecanlar seviliyormuş farklı insanlarla?
 Yani öyle gözüküyor. Örneğin Galina’yı çok sevmedi Nazım. Galina aşık Nazım’a .
NAZIM HİKMET VE PİRAYE
 En çok Piraye’ye aşık oldu deniliyor hep ön plana o çıkarılıyor?
Hayır Vera!  Nazım sırılsıklam ,Vera’ya aşık. Vera otuz yaş küçük Nazım’dan. Piraye zaten hapishaneye az geliyor. Soğuyorlar. Ayak uyduramıyor Nazım’a. Münevver geliyor o zaman ziyarete. Münevvere sarılıyor. Bunları bilmek lazım. Bilmeden karar vermemek lazım. Kadınla uyumlu değiller belki. Bunlar anlatılmaz. Adam nasıl anlatsın. Gazi Fikriye’den niye hoşlanmadı? Ne bileyim neden hoşlanmadı… Yani çok yüzeysel bakış açısı.
Son olarak bu dinç kalmanızı neye borçlusunuz ?
 Hiç diyet yapmadım hayatımda. İçtim ama sarhoş olmadım. Kararını biliyordum. Unesco’da günlerimde her öğlen şarap içerdik küçük şişelerde. Hiç zararını görmedim. Sigara taşıdım ama tiryaki olmadım. Bıraktım zaten. Arkadaşlarımda Melih Cevdet, Bedri Rahmi çok içerlerdi. Kavgacı olurlardı. O yüzden tedbiri elden bırakmadan kararında yiyip içmek kafi geldi.
 
    Nesrin Karyaldız

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *