28 Ocak 2021, 15:18 tarihinde eklendi

KANAT 7. BÖLÜM

KANAT 7. BÖLÜM
BAZI ANAHTARLAR HER KAPIYI AÇAR
Nevzat ile Kadıköy’ün kalabalık sokaklarından çıktık; cadde yanından çöp konteynırlarını kontrol ede ede Ziverbey’e doğru yürüyorduk. Aklımda sürekli boynumda asılı duran anahtar vardı. Dursam, geri dönsem, adamlara anahtarı teslim etsem bırakırlar mıydı peşimizi? Hulki ölmüştü, yaşlı adam ölmüştü; yani bu adamlar öldürmekten çekinmiyorlardı. Anahtarı teslim etsem de bizi hayatta bırakacaklarının garantisi yoktu. Gayri ihtiyari boynumdaki anahtara dokunurken buldum kendimi. Nevzat bir konteynırın içini karıştırırken ben bulduğum bir duvar dibine çömeldim. Kolyeyi boynumdan çıkartarak anahtarı elime alıp incelemeye başladım. İlk bakışta eski evlerde kullanılan şu ucu geniş anahtarlardan hiçbir farkı yoktu ama bir şey dikkatimi çekti. Uç kısmında boydan boya bir çizgi vardı. Serçe parmağımın tırnağını bu çizgide gezdirirken çizginin hafif açıldığını fark ettim. Ucundan tutup çekince, hassiktir. Bu bir anahtar değildi. Bir flash disk ama çok iyi bir şekilde kamufle edilmiş bir flash disk. Üzerimde bir gölge belirdi; gayri ihtiyari elimdeki anahtarı yani flash diski cebime koyup yukarı baktım. Nevzat yukarıdan bana gülümseyerek bakıyordu. “Hacı nemiş o? Disk değil mi? Hani Sansar’ın bilgisayar odasına pornoları soktuğu?” Sansar bizim yurttan bir çocuktu. Mahalleden bir abisi ile anlaşması vardı; ayda bir ziyarete gelir o ziyaretinde bir flash disk verirdi. O gece ıslahevinin gece vardiyasındaki gardiyana aralarında topladıkları parayı verirler ve bilgisayar odasına girerlerdi. Ben hiç girmedim; Nevzat bir defa girmiş. O kadar erkek ile porno izlemek ilgimi çekmedi açıkçası. Nevzat da zaten o gün o kadar çok malafatı görünce korkmuş. Yavrum bir daha gidemedi. Zaten Nevzat o dönemlerde çok dindardı. Bütün gece Allah affetsin diye dua etti. Sonra, sonra mı ne oldu? Allah bizi unuttuğu için biz de Allah’ı unuttuk. Bundandır Nevzat’ın elimdekini görünce porno sanması. Adam hayatında bir defa flash disk görmüş onun da içinden toplu porno partisi çıkmıştı. “İzleyek mi lan?” diye sorduğunda ben yine geçmişe dalıp gitmiştim. Nevzat’ın gözlerinin içine baktım. “Oğlum adamlar sanırım bunun için peşimizdeler.” dediğimde suratının ifadesini görmeliydiniz. Ağlamaklı şekilde “Oğlum porno için adam mı öldürülür lan? Hulki’yi iki tane adam porno izlesin diye mi öldürdüler şimdi?” diye sordu. Gülümsedim bazen o kadar saf bir ciddiyeti vardı ki hiç büyümeyecek diye düşündüm içimden istemsiz. “Ne pornosu amına koyayım. Belli ki içinde daha önemli bir şeyler var. Şurada bir internet cafe vardı. Gel gideceğimiz yere gitmeden bakalım içinde ne varmış.” dedim. “Porno izleyeceğiz.” dedi Nevzat sırıtarak. “Hala porno diyor ya.” dedim ve internet cafeye doğru yürümeye başladık. Yol boyu Nevzat, “Sarışın mıdır lan? Bak sarışınsa benim tamam mı? Bayılıyorum sarışınlara. Esmerse, kıvırcıksa da benim ama. Balıketliyse de benim tamam mı?” gibi şeyler deyip durdu. Benimse kafamın içerisinde binlerce tilki birbirlerinin kuyruklarını ısırıyorlardı. İnternet cafeden içeri girdiğimizde sahibi hemen ayağa kalktı, “Para yok kardeşim daha siftah yapmadık” dedi. Parayı gösterene kadar da inanmadı müşteri olduğumuza. Alt tarafı on lira için de hemen masamızı gösterdi pezevenk. Islahevinde bilgisayar dersi aldığım için gerçekten memnundum. Flashı  yuvasına oturtup arkayı kontrol ettim. Diğer masalardan “Ben teröristleri seçmem oğlum milliyetçiyiz biz.” ya da “Sis atma lan orospu çocuğu.” gibi cümleler duyuluyordu. Bir klasör açıldı. İçerisinde Avseq yazan beş tane video klasörü vardı. Mouse’ı Avseq.1 yazan video dosyasına götürdüm. Videonun başlaması ile kapatmam bir oldu; ama yine de önüne geçememiştim Nevzat’ın.
“Dedim oğlum ben sana porno diye!”
İnternet cafedeki her ergen şimdi bize bakıyordu. Neyse ki kimse ne olduğunu görmemişti. Ama videonun henüz başında kameranın farkında olmayan adamın kim olduğunu çok iyi biliyordum. İçimden ne küfürler geçti de dışarı çıkartamadım.
ÇİLEKLİ NARGİLE
Hikmet Komiser duman altı olan cafenin içerisine girdi. Duman rahatsız etse de rahatsızlığını belli etmedi. Her tarafı doğu işlemeleri ile bezeli bir cafeydi ve içeride çok fazla Arap olduğunu konuşmalardan anlıyordu. Bir süre etrafına bakındı sonra hedefini görerek tek başına oturan şişman kel adamın tam karşısına oturdu. Adam kafasını kaldırıp dimdik Hikmet Komiser’in yüzüne baktı. “Buyur dayı nasıl yardımcı olurum? Ben tömbeki tercih ediyorum ama istersen sana çilekli nargile söyleyelim.” Etraftaki Arapça konuşmaları ve ayağa kalkan bir kaç adamı umursamayan Hikmet Komiser masaya cebinden çıkardığı polis kimliğini koydu. “Ben bir çay alayım.” dedi. Selim başıyla çocuklardan birine getir şeklinde bir hareket yaptı. “İki tane çocuğu arıyorum. Bugün sana gelmişler yardım istemek için. Onlara yardım ettiğini varsayıyorum.” Selim karşısındaki adamı tartıyordu. Nargileyi masaya bıraktı cebinden uzun Parliament sigarasından çıkardı, ağzına götürdü. “Kimden duydun?” diyerek sigarasını yaktı. “Şimdi kendin söyledin. Gelmeden önce çocuklara seni sormuştum, dediler ki Selim gerildi mi sigara yakar.” Selim öksürmeye başladı. O sırada çay geldi. Hikmet Komiser her zaman yaptığı gibi bir şekerin yarısını kırıp çayın içine atıp karıştırmaya başladı. Selim boncuk boncuk terlemeye başlamıştı. “Komiserim napacaksın çocukları. Onların olaylarla bir ilgisi yok gibi.” Komiser çaydan bir yudum aldı. “Kaçak değil mi? Ama güzel çay ha. Bana bir iki paket ayarlayabilir misin?” Selim “Ayarlarız tabii komiserim, ama şu çocukl…” Hikmet, Selim’in gözlerinin içine baktığında Selim anladı karşısındaki adamın kaç tane kendisi gibi adam gördüğünü, tanıdığını. “Bugün geldiler komiserim. Yardım istediler, biz yapmadık dediler. Ben de günahları boyunlarına inandım. Üç dört kişi de onları arıyordu, söylemedik tabii yerlerini. Çocuklar bize emanet, Hulki… Toprağı bol olsun. Onun emaneti. Bizde emanete hıyanet olmaz komiserim.” Hikmet hala gözlerini ayırmamıştı. “Neredeler?” Selim, “Ziverbey’e yolladım amirim.” Nasıl oldu anlamamıştı ama bir anda söyleyivermişti. “Ziverbey’de nereye?” Selim her şeyi döküldü hızlıca. Hikmet bir kâğıt aldı, arkasına bir şeyler karalayıp Selim’e uzattı. “Çayları buraya yollarsın.”
Hikmet Komiser hızlı adımlarla yürürken pardösüsünün uçları rüzgarda uçuşuyordu. Yaşlı bacakları bağır bağır yağmur geliyor dese de hızını hiç kesmedi. Selim, çocukları arayan diğer adamlara da çocukların nerede olduklarını söylemişti.
Oto galerisini gördü, ateşin başında oturan kadını gördü, ellerinde silah tutan iki adam gördü ve en son beni ve Nevzat’ı gördü. Şanslıydık ki internet cafede vakit harcamıştık ve biz herkesi, herkesin bizi görmesinden önce görmüştük.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *