24 Ocak 2021, 12:22 tarihinde eklendi

KANAT 6. BÖLÜM

KANAT 6. BÖLÜM
KAÇAK HAYATI
 
Selim’in arkasından dört tane çocuk daha çıktı; o sırada arkamızdaki kepengin indiğini işittik. Ne yalan söyleyeyim biraz korkmuştum. Kendim için değil yanlış olmasın, Nevzat için korktum. Nefes alışverişinin ne kadar hızlandığını sessizlik içerisinde duyabiliyordum. Bir adım öne çıktım. “Merhaba Selim Abi, bizi Hulki gönderdi; araba ve kalacak yer ayarlaman için.” Çocuklardan birinin elinde sopa olduğunu fark ettim. “Adamı biz öldürmedik, biz sadece cüzdanını çarptık; başkaları öldürdü, ihale bize kaldı.” diye devam ettim. Selim dikkatlice dinledi; siyah boncuk gibi gözleri biraz kısıldı. Çocuklardan biri öne hamle yapmak istediğinde Selim elini önüne doğru uzatıp izin vermedi. Başıyla çocuğa ‘geri çekil’ der gibi bir işaret yaptı. Çocuk, komuta uyarak geriye doğru çekildi. “Başımıza nasıl bir bela getirdiniz lan siz?” dedi dişlerinin arasından. Nevzat’a baktım, titremeye başlamıştı. “Abi valla biz öldürmedik.” dedim. Selim, “Biliyorum amına koyayım.” diye cevap verdi. “Biliyorum çünkü o adamı hangi orospu çocuğu öldürdüyse yarım saat önce Hulki’yi de öldürdü.” Bir an ne olduğunu anlayamadım. Selim’in söylediğini yutabilmem biraz zaman aldı. Nevzat kekeleyerek “Ne” diyebildi. İnanmayacaksınız ama sadece iki harfli bir kelimeyi kekeleyebilecek kadar korkmuştu. 
 
“Abi biz bilmiyorduk vallaha. Başımız sağ olsun, Hulki’nin çok iyiliği dokunmuştur bize.” Diyebildim; hala aldığım haberin şoku içerisindeydim. Selim başını salladı. “Siz iki sikik yapmadınız ama siz sebep oldunuz. Deyin bakayım bu orospu çocukları neden sizin peşinizde?” 
İşte tam o sırada benim kendi içimde sorduğum soruyu Selim dile getirmişti. Hayır adamı öldürdüler, cinayet bizim üzerimize kaldı zaten. Daha neyin peşinde olabilirlerdi ki? Neyin mi peşinde olabilirler? O sırada elim gayri ihtiyari boynumdaki kanat kolyesine gitti. Kanat yerine o metal parlak yüzeyin soğukluğunu hissettim. Bunu hissedince aklıma Nevzat’ın, adama vurmadan önce yalvarırcasına söyledikleri geldi. “Bak evlat o cüzdanı geri ver bana hatta cüzdan kalsın içerisinde bir anaht…” Vay amına koyayım dedim içimden. Adamlar anahtarın peşinde. Ne sikim var lan anahtarda?
“Hop sana söylüyorum, niye peşinizde lan sizin bu adamlar? Eğer bir an önce söylemezseniz sizi burada öyle bir döveriz ki adamlar size bulduğunda acıyıp evlat edinir. Duydunuz mu lan beni?”
Kafamı sallayabildim önce, sonra Nevzat’a anahtardan bahsetmediğim için içimden kendimi tebrik ettim. “Abi valla bilmiyoruz. Biz bu adamın kafasına vurduğumuz gibi vın. Daha sonra parayla biraz tutkal aldık. Kafalar iyiydi, gecenin kalanında adamın cüzdanı, kartları hep çöpe attık zaten. Biz önce polis sandıydık adamları ama Hulki sivilleri tanıyormuş, ‘değil’ dedi. Neticede buraya geldik abim. Arabaları alalım biz gidelim vallaha sizi bulaştırmayız bu işe.”
 
“Sıkıyorsa bir bulaştırın, Hulki’ye bir söz verdik bi kere. Yerine getirmezsek rahat bırakmaz bizi; iki tane kağıt arabası arka girişin orada bekliyor. Ziverbey tarafını biliyor musunuz?” Selim hala boncuk boncuk terliyordu; ama kendinden emin konuşmasından bu terlemenin korkudan değil de daha çok mekanın havasızlığından olduğunu fark ettim. Tam o sırada kepenk açıldı. “Abi birileri bunları soruyor.” Gelen, bizi buraya getiren çocuktu. Selim, “Biliyor musunuz, bilmiyor musunuz lan?” diye dişleri arasından tıslayınca, Nevzat’la aynı anda “Biliyoruz abi.” deyiverdik. Bu arada etrafındaki çocuklar hızlıca bizi getiren çocukla beraber kepengin altından çıkıp arkalarından kepengi kapattılar. Selim, ben ve Nevzat kalmıştık şimdi sadece. “Yerinizi kimse duymasın diye bizi yalnız bıraktılar; sokakta dedikodu vardır. Yerinizi bir ben bileceğim. Siz de bir bana borçlu olacaksınız. Bu siktiğimin işinden kurtulursanız eğer o zaman borcunuzu ödemenin bir yolunu buluruz.” Selim sandalyeye oturdu, masanın yanında bir nargile vardı marpucunu ucuna taktı. “Ziverbey’e girince Nezihi sokağa gideceksiniz. Orada bir oto galerici var; gözünüze çarpar zaten. Onun binasının kenarında, ateş başında bir kadın göreceksiniz; adı Nezahat. Benim yolladığımı söyleyin, size kalacak yer ayarlayacak. Günlük kâğıt kazancınızı Nezahat’e teslim edersiniz. Tamam mı?” İkimiz de başımızı sallayabilmiştik. “Arkada bir kapı var oradan çıkın sonra da siktirin gidin, bir daha görüşürsek sizin borç işini konuşuruz.”
 
Biz çıkarken kepengin açılma sesini ve Arapça bir şeyler konuşulduğunu duydum. Dışarıda Selim’in söz verdiği gibi kâğıt arabaları bizi bekliyordu. Sweatlerimizin kapüşonlarını başımıza geçirdik ve yürümeye başladık. Yanımızdan iki tane takım elbiseli adam bizi fark etmeden geçip gitti. “Bak gördün mü bu kâğıt arabaları görünmezlik pelerini gibi bir şey.” dedim. 
Nevzat güldü, “Ben de Harry Potter o zaman.” 
“Evet evet, ne de olsa onun kaşının üzerinde şimşek vardı senin burnunun üzerinde benin var.” dedim.
 Islah evinde bir gün bu filmi izlemiştik bana göre hikayesi dandikti ama Nevzat günlerce ben büyücüyüm diye dolaşmıştı. 
Bazen en kötü zamanda bile güzel anları hatırlayınca gülümseyebiliyordunuz.
 
KANIT DİZİSİ Mİ LAN BU?
 
Hikmet komiser’in anlattıklarına göre derlenmiş olup bazı bölümlerde hayal gücümü kullandığımı kabul ediyorum.
 
Hikmet Komiser, ‘Olay yeri geçilmez’ yazan bantın altından geçerken sorumlu polis memuru yanına geldi. “Komiserim hoş geldiniz.” Hikmet kafasını sallayıp polisin yanından geçti; dün gece yine çok içmişti ve ağzını açarsa kusacağından korkuyordu. Bir yandan da eliyle cebindeki elmayla oynuyordu; evden çıkmadan önce cebine atmıştı ama yemek hiç içinden gelmemişti. Hulki’yi dövdükten sonra bıçakla delik deşik edip çöp konteynırının yanına bırakmışlardı. Aynı bölgede ikinci kez darp edilip öldürülmüş birinin olması bir ihtimal de olsa arada bağlantı olabileceği anlamına geliyordu. Cesedi gördüğü anda yine bir böğürtü geldi ama kendini tuttu. “Kimse bir şey görmüş mü?” diye sordu yanındaki polis memuruna. Memur kafasını öne eğdi “Yok amirim, kimse görmemiş de duymamış da.” Bunu söylerken Hikmet cesedi incelemeye devam ediyordu. Sokak çocuğu tabii biri görse de görmezden gelir. “Kayıt kuyut çıktı mı üzerinden? Yakınlarına haber verdiniz mi?” Polis yok manasında kafasını iki yana sallarken cebinden uzun Parlement sigarasından çıkardı. Hikmet komisere doğru uzatırken, “Adı Hulki komiserim, buradaki sivil arkadaşlar tanıyorlar. Anası babası bu daha bebeyken ölmüşler; töre cinayeti. Hulki, yurtta büyümüş; buradaki kağıt toplayıcı çocukları çalıştırdığını söyledi Berkay adındaki devrem. Hulki cesedi incelerken aşağı doğru çömeldi, yüzündeki izleri gördü. “Sert bir şeyle dövmüşler. Çevreye yayılıp soruştursun çocuklar, yüzündeki izler bana muşta izi gibi geldi ama olay yeri inceleme daha iyi bilir. Hem onlar nerede?” 
“Amirim az önce aradılar trafiğe takılmışlar kaza varmış yolda bir beş dakikaya burada olurlar.” Hikmet’in gözüne bantın arkasında büyük gözlerle kendilerini izleyen kara kuru çocuk çarptı. Ayağa kalkıp çocuğa doğru yürümeye başladığında çocuğun kaçmaya yelteneceğini fark edip oradaki polislere çocuğu tutmalarını işaret etti. “Lan öyle sert tutulur mu? Çocuk lan o daha!” Çocuğu sert bir şekilde tutan komisere bağırarak yanlarına gidip çocuğun önünde yine yere çömeldi. “Adın ne senin?”
Çocuk “Ferat polis bey amca.” diye cevap verdi. Korkmuştu belliydi. Hikmet çocuğu inceledi. Üzerinde yırtık kırmızı bir kazak altında yine yırtık bir pantolon vardı. Çocuğun ayakları çıplaktı. Babacan bir ses tonuyla, “Korkma Ferhat, bir iki soru soracağım sonra gidebilirsin.” dedi. Sonra cebindeki elmayı çıkartıp Ferhat’a uzattı. “Aç mısın Ferhat?” Çocuk, Hikmet’in elindeki elmayı kaparak kemirmeye başladı. Hikmet kafasını cesedin olduğu yöne sallayıp, “Tanıyor muydun?” diye sordu. Çocuk “Hee Ulki Abey, iyi insandı. Alla tasiratını affetsin.” Bu büyümüş de küçülmüş çocuğa gülümsedi Hikmet, “Peki onu kimseyle gördün mü bugün?” Ferhat yok manasında kafasını salladı iki yana ama belli ki korkuyordu çocuk. “Bak sen bana doğruyu söyle ben de sana şu meşhur dönerciden döner ısmarlayayım olmaz mı?” Çocuk bir yandan elmayı kemirirken kafasında artıları ve eksileri tartıyordu. “Koruycan ama de mi beni?” diye sordu. “Koruyacağım tabii.” Çocuk biraz rahatlamış gözüküyordu. “Sabah, iki tane bizden çocukla konuştu Ulki abi. Kanat ve Nevzat bi seneye kadardır bizim buralarda takılırlar. Ama zarasızlardır. Diğerleri gibi çok tutkal takılmazlar, yani takılırlar da o kada değil. Benimle de bir kaç kez yemek paylaştılardı sağ olsunlar. Onlar sonra karşıya geçmek için gittiler. Onların gitmesinin üzerinden bir iki saat geçti, iki tane maskeli adam geldi. Çok irilerdi dev gibin böyle.” Ferhat ellerini yukarı doğru kaldırdı. “Ulki abe beni yolladı ama ben uzaktan izledim. Bunlar önce abeyi itelemeye başladılar sonra elinde demir olan biri yüzüne vurdu Ulki abe yere düştü. Ben bizim çocuklara haber vermek için tüydüm ama geldiğimizde çok geçti.” Hikmet düşünceli bir şekilde başını salladı. “O zaman bu Kanat ve Nevzat değildi gelenler değil mi?” Çocuk kafasını iki yana salladı; bir yandan da elmanın çöpünü kemirmeye devam ediyordu. “Nevzat iridir ama o kadar iri değildir o da. Adamlar dağ gibindi.” 
 
Hikmet kafasından cinayetle ilgili profilleri geçirdi robot resimlere göre bir soru sordu. “Peki şu iri olanın burnunda ben var mıydı?” Çocuk gülmeye başladı. “Nevzat abenin lakabı ‘Benli’ zaten. Onlara bir zarar vermezsiniz de mi abe. Bizim çocuklar iyidir çünkü. Kendilerinden başkasına zarar da vermezler.”
Hikmet, “Yok yok zarar vermeyiz; onları şu dağ gibi iki adamdan korumak için arıyoruz zaten. Nasıl buluruz bilmiyorsun değil mi?”
 
Çocuk yaklaş der gibi bir işaret yaptı. Hikmet eğildi çocuk kulağına “Karşıda Suriyeli Selim var bu kağıt işlerine bakan, onun yanına gönderdi Ulki Abe. Ama bak benden duymadın.” Hikmet gülümsedi “Tamam duymadım.” dedi. Daha sonra ilk konuştuğu polise el işaret yaptı. “Ferhat” diye çocuğu gösterdi. Cebinden elli lira çıkardı. “Şu meşhur dönercide iskender ısmarlıyorsun. Daha sonra Berkay mıydı senin sivilin adı?” Memur evet manasında kafasını salladı. “Hah o Berkay’a söyle Ferhat artık bizim adamımız, ona kim zarar verirse karşısında beni bulur tamam mı?” Sonra Ferhat'ın çıplak ayaklarına baktı. Cüzdanından yüz lira daha çıkardı. Çocuğa bir de ayakkabı alın.” dedi. Polis, ‘Emredersiniz amirim’ diyerek çocukla birlikte oradan ayrıldığında olay yeri inceleme ceset ve mahal üzerinde incelemelere başlamıştı. 
 
Hikmet, bir sokak yukarı çıktıktan sonra etrafta kimsenin olmadığını görünce rahatlayarak bir binanın yanına kusmaya başladı.
 
O gün Ferhat bize çok büyük bir iyilik yapmıştı.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *