07 Şubat 2021, 04:37 tarihinde eklendi

KANAT 10. BÖLÜM (FİNAL)

KANAT 10. BÖLÜM (FİNAL)
SENDEN BABA OLMANI BEKLEMİYORUM
 
“Söyle bakalım senin sevdiğin bir meyve var mı?” 
 
Küçük çocuk kocaman ela gözleriyle adamı süzerken, “Elma, yeşil elma.” deyiverdi. Hikmet komiser, çocuğun elinden tutan güzel kadına baktı. Kadının kızıl kısa saçları vardı. Çocuk gözlerini kadından almıştı. Hava çok sıcaktı ama Hikmet’in alnındaki boncuk boncuk terlerin sebebi kesinlikle bu değildi. Kafasını kaldırdı, “Meltem” dedi. Kadın gözlerini kaçırdı. “Görmek istedin getirdim işte. Yetmez mi?” Hikmet komiser üzgün gözlerle baktı. “Yanında konuşmasak mı?” Kadın çocuğun yanına eğildi, çocuk parkındaki salıncağı gösterdi. “Hadi git biraz sallan. Ben de amcayla konuşayım olur mu?” Çocuğun yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı ve koşarak salıncağa doğru gitti. Hikmet komiser bir süre arkasından baktı çocuğun  sonra kadına döndü. “Bunca yıl Meltem nasıl benden saklarsın bunu? Hadi sakladın diyelim neden şimdi?” Meltem başından beri adamdan gözlerini kaçırıyordu ama bu sefer gözlerine baktı. “Benin başıma bir şey gelirse ona bakabilecek tek insan sensin de ondan. İnan bana bu durumdan ben de senin kadar hoşlanmıyorum.” Hikmet, kadına doğru bir hamle yaptı. “Neden bahsediyorsun sen?” Kadın, adamın gözlerinden gözlerini kaçırdı bu sefer. “Seninle açık konuşacağım Hikmet. Ben senin hiç bir zaman iyi bir baba olabileceğine inanmadım. Bu sebeple ilk hamile kaldığımı öğrendiğimde sana söylemedim ve ortadan kaybolmayı tercih ettim.” Adam, kadını omuzlarından tuttu, “Meltem, ben seni hiç anlayamıyorum. Alkol mü sorun? Bırakırım alkolü sorun değil ama ben baba olabilirdim.” Kadın, adamın ellerinden kurtuldu. “Biz seninle dokuz yıl beraber olduk. O dokuz yılın içerisinde kaç defa benimle ilgili sorumluluk aldın Hikmet? Hani o her gün gözlerinin içine bakıp sana ne oldu diye sorduğun cesetler var ya sen onlarla berabersin, sen sırtında onların sorumluluğunu taşıyorsun. Bu nedenle ne ben ne de Ahmet’in sorumluluğunu alabilecek bir adam olmadın hiç bir zaman. Seni çok sevdim, ama hangi seni daha çok sevdim bunu sorguluyorum hala. Özet olarak senden baba olmanı hiç beklemedim ama eğer bana bir şey olursa bunu en azından denemeni istiyorum.” 
 
“Komiserim dikkat et.”
 
Hikmet komiser bir an düşüncelerinden sıyrılarak önündeki arabayı ucu ucuna solladı. Adamlar hala arkalarındaydı. “Nevzat, aynı numarayı çevirsene tekrar.” Nevzat elleri titreyerek telefonun kilidini açtı. Kırık Cemal’i aradı. Telefon uzun denebilecek bir süre çaldı ve meşgule düştü. İşin içerisinde bir iş olduğuna artık emindi. Maltepe sapağına döndüklerinde Hikmet’in aklında Kanat’ın olduğu yere gidip gitmemek vardı. Eğer yakalanırsa iki çocuğu da yakalayacaklardı. Adamlar eninde sonunda yetişeceklerdi. Aklına bir fikir geldi ama bu fikir yarın başının ağrımasına sebep olabilirdi. Kısa süre düşündükten sonra kararını verdi. Bu kararı vermesinin sebeplerinden biri de arkalarında beliren ikinci arabaydı, selektör yakarak gelen.
 
“Nevzat, telefondan Ayarsız’ı ara.”
 
KİM KİMİ VURACAK?
 
Yapımı bitmemiş ve belki de bitmeyecek binanın içerisinde yaktığım ateşin etrafında bir sağa bir sola yürüyordum. Nevzat gelecek mi acaba diye düşünürken ilerideki yokuştan hızla gelen arabanın ışığını gördüm. Gayri ihtiyari binanın içerisine doğru girip kapıdan izlemeye başladım. Araç farlarını söndürerek binanın bulunduğu toprak yola doğru döndü. Tam bu sırada ileriden gelen iki araç daha göründü. “Ne oluyor amına koyayım.” dedim. Arkadan gelen iki araç önce düz yoldan giderlerken sonra ikisi de durarak toprak yola doğru döndüler. O sırada ilk gelen araç durdu. İçerisinden iki kişi çıktı. “Nevzat!” Kanat gayri ihtiyari bağırdı. “Kardeşim.”
 
Adam ve Nevzat binaya doğru koşarken diğer arabalardan birinden adamlar da inmiş peşlerinden koşuyorlardı. Diğer araba ise hiç durmamış, iki koşan kişinin yanlarından geçip önlerine doğru kırmıştı.  Yaşlı adam ve Nevzat bir şekilde arabanın yanından sıyrılıp, bir adım daha bana yaklaştıklarında, tam yanımdan kapının kenarına ilk kurşun saplandı. Etrafta büyük bir gürültü koptu. Tam o sırada Hikmet Komiser sıçrayıp bana sarıldı. Burnuma buram buram rakı kokusu geldiğini de geçemeyeceğim. Binanın içerisine doğru yuvarlandık. Yaşlı adam kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle silahını çıkartıp kapının kenarına tünedi ve “Ben polisim teslim olun. Kimseye zarar gelmesin.” diye bağırdı. Nevzat neredeydi? Dışarıdan bir adam bağırdı. “Hikmet komiser biz de kimsenin başına bir şey gelmesin istiyoruz. Anahtarı bize verin gidelim. Bu arkadaş da dahil kimsenin başına bir şey gelmesin.” diye seslendi. Kapının kenarından kafamı çıkartarak baktım. İri bir adam gözüme çarptı, sanırım konuşan da oydu. Detaya girecek olursak uzun bıyıkları vardı, keldi, bileğinde o sırada tam tanımlayamadığım ve daha sonrasında çok yakından göreceğim bir Anka kuşu dövmesi vardı. Hiç düşünmeden “Tamam.” diye dışarıya seslendim. “Anahtarı vereceğim ancak lütfen arkadaşımı bu tarafa doğru yollayın.” Adı Salih’ti. Kiralık katil olduğunu daha sonra öğreneceğim bu adamın tertemiz dişlerini, gecenin karanlığında sırıtmasıyla gördüm ve ne yalan söyleyeyim içim üşüdü adamın sırıtmasıyla. “Tamam, anlaştık Kanat, anahtarı bana doğru fırlat, ben de sana arkadaşını göndereyim.” Hikmet komisere baktığımda onun saatine baktığını gördüm. “Yavaş hareket et.” dedi bana. Belli ki beklediği bir şey vardı. Kafamı olur anlamında salladım. “Sana nasıl güveneceğiz? Sen yolla, ben sana anahtarı atacağım.” dedim. Adam elindeki silahı yere doğru ateşledi. “Anlaşmayı şöyle yapalım. Ben arkadaşını yarı yola kadar göndereceğim, sen anahtarı fırlatacaksın. Yalnız yarı yolu geçtiğinde anahtar bana doğru fırlatılmazsa onu vuracağım. Sonra ikinizi de öldürerek anahtarı kendim alacağım.” dedi. Adamın ciddi olduğunu anlamak için fazla düşünmeye gerek yoktu. Adamın etrafında daha önce öldürdüğü insanların hayaletleri dönüyordu resmen ve bu içimdeki ürpertiyi daha fazla arttırmıştı. Hikmet komiser kafasını salladı. “Tamam, gönder onu.” dedim. Kapının arkasında saklandığım yerden elimde anahtarı salladım. Hikmet komiser ise “Yanlış bir hareketinde seni vuracağım. Bu da aklında bulunsun genç adam.” diye seslendi. “Hikmet Yiğit, merak etme seni çok iyi tanıyorum. Ücretimi ödeyenler de seni çok iyi tanıyor. Beni vurabileceğini de biliyorum.” diyerek Nevzat’ı ileri doğru gönderdi. Silahının ucuyla da Nevzat’ı gösteriyordu. Anahtarı kolyemin ucundan çıkardım. Nevzat tam ortadayken anahtarı adama doğru fırlattım. Salih, anahtarın kendisine doğru gelişini umursamadı. Önüne düştüğü anda silahını ateşledi. Bu ses, annemi, babamı benden alan o ses, şimdi de Nevzat’ı almak için yola çıkmıştı. Gözlerindeki acıyı gördüm Nevzat’ın o sırada yanımdan çıkan ateş sesi, Salih’in vurulması ve karşıdan gelen iki üç tane daha araba farı. Hızlıca koşup saklandığım yerden çıkarak Nevzat’ı tuttum ve içeri aldım. Hikmet komiser bir yandan ateş ederken bir yandan da “Yarasına baskı yap dedi.” Hızlıca Nevzat’ın yarasını tuttum yan yatırarak sırtımdan ceketimi çıkartıp üstüne baskı yaptım. “Gitme kardeşim. Bak buradayım yanındayım.” diyebiliyordum bir yandan ağlayarak. Nevzat kafasını bana doğru çevirdi. “Porno için adam mı öldürülür lan.” dedi ve sonra gözleri kapandı. “Hayır, hayır. Kendine gel, aç gözlerini kardeşim.” diye bağırıyordum. O sırada arkadan gelen arabalardaki adamlar da araçlarından çıkmış ateşe başlamışlardı. Bir yandan Nevzat’ın yarasına baskı yapıp onunla konuşmaya çalışırken bir yandan da dışarıdaki karmaşayı izliyordum. Yeni gelenlerin, bize ateş açan adamları, arabalarının içerisine girmeye zorladıklarını gördüm. Bir kaçının düştüğünü de gördüm. Sonra Salih’i gördüm, arabanın içerisinde sırıtarak bana bakıyordu. Eğer Nevzat kollarımda ölüyor olmasaydı belki de ben de ona sırıtacaktım. “Ulan Nevzat’a bir şey olursa seni takip edeceğim, bulacağım ve seni geberteceğim. Orospu çocuğu!” diye bağırdım. Adamlar gaza basarak gittiler. Hikmet komiserin cep telefonundan “Takip etmeyin.” dediğini duydum. Sonra cep telefonunu kenara fırlatarak yanımıza geldi, Nevzat’ın yarasına baktı. “Kanat git buradan.” Birazdan polisler buraya gelecek. Eğer burada olursan seni de içeri alacaklar. Bana bir kâğıt parçası uzattı. Bir iki gün sonra beni ara.” Tamamen reddederek “Hayır Nevzat’ı bırakamam. O benim kardeşim.” diyebildiğimi hatırlıyorum. Komiser omzumdan tutup beni sarstı. “Nevzat’ın senden çok bir hastaneye ihtiyacı var. İyileştiğinde sana ihtiyacı olacak ama bu ceza evinde olmaz. Dediğim gibi git ben Nevzat’ı hastaneye ulaştıracağım. Merak etme kurtulması için elimden geleni yapacağım. Şimdi koşmaya başla ve bana ulaş.”
 
Koşmaya başladım, koşmaya başladığımda cebimdeki anahtarı avucumun içerisine aldım. Ağlarken koşmak o kadar zor oluyordu ki. Bir kaç kez takılıp düştüm yine kalktım, yine koştum. “Kardeşim kurtul, ne olur Allah’ım ne olur kurtar onu. Bu kez bizi gör.” diyordum.
 
8 Saat öncesi
 
Nevzat gelmeden önce aklıma ilk gelen şey adamlar bu anahtarın peşindeyse o anahtar bizim hayata tutunma köprümüzdü. Tam bunu düşünürken gördüm anahtarcıyı. İçeri girdim. Adam ilk başta beni süzdü “Para yok!” dedi. Tabii sokak çocuklarının ne işi olurdu anahtarcıda. Adam da haklıydı dileneceğimi düşünmekte. “Abi dur valla parasıyla bir şey isteyeceğim.” Anahtarı gösterdim. “Bana bunun aynısından bulabilir misin? Parasıyla tabii.” dediğimde adam bana baktı. “Bir yeri mi soyacan lan?” diye sordu. “Yok abi ne alakası var bu anahtar değil zaten bak.” diyerek açıp flash disk olduğunu gösterdim. “Aynısından olsun bana yeter. Bir arkadaşıma hediye edeceğim.” Parayı da çıkartınca -ki son paramdı- adam kabul etti. Elimden anahtarı aldı, kısa bir süre inceledikten sonra “Bu ev içi kapı anahtarlarından, dur bakayım.” dedi. Anahtar tablasını açıp eline aldığı anahtarı gösterdi. “Bak aynısından.” İki anahtarı da adamın elinden alıp karşılaştırdım. Gerçekten ağırlıklarında sadece biraz farklılık vardı ancak onun dışında iki anahtar da birbirinin aynı gibi gözüküyordu. Adama parayı uzattım. Adam sırıtarak parayı aldı. 
 
Şimdi
 
“Kurtulacaksın kardeşim.” diyerek gecenin karanlığına doğru gidiyordum.
 
MERVA
 
Genç kadın ofisinden içeriye girdi ve kapıyı çarparak kapattı. Işığı yaktığında sarışın bukle bukle saçları, sinirden kıpkırmızı yüzü gözüküyordu. Boyu çok uzundu, omuzları ise çok geniş. Kadın henüz beni tanımıyordu. Tanıyacaktı ve tanıdığına memnun mu olacaktı bu tartışılır bir durumdu. Masanın üzerindeki eşyaları bir kasanın içerisinde topluyordu. “Neymiş bir kanıtım var mıymış? Ulan kanıt sunsam sanki haber yapabileceksiniz bu konuda. Sikeceğim ya!” Masanın üzerinden aldığı çalıştığı gazetenin takvimini duvara doğru fırlattı. O sırada üzerinde adının yazılı olduğu zarfı gördü. Zarfı alıp evirip çevirdi. Sadece ismi yazıyordu. “Merva Özaltın”. Zarfı açtığında içinden bir anahtar ve kâğıt parçası masanın üzerine düştü. Kâğıt parçasını eline aldı. “Kanat’tan sevgilerle. Kapağı aç.” yazıyordu. “Kanat şu herkesin aradığı katilin ismi değil mi?” diye geçirdi içinden. Sonra bilgisayarının başına oturup arama motoruna sadece Kanat yazdı. İlk sıradaki haberleri taradığında aranan bir seri katil olduğu, Hura ile birlikte çalışıyor olabilme ihtimali üzerine yazıları gördü. Anahtarı eline alıp elinde çevirirken  anahtarın bir ucunun açılabildiğini fark etti. Flash diski bilgisayarına taktığında kurduğu cümle şu oldu; “Kanıt mı, şimdi bu kanıtı götüne sokacağım.” diyerek diskin içerisindeki videoları cloud’u içerisine yüklemeye başladı.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *