09 Kasım 2020, 22:36 tarihinde eklendi

Dünyaca Ünlü Yazarların Yazı Yazma Alışkanlıkları

Dünyaca Ünlü Yazarların Yazı Yazma Alışkanlıkları
Mükemmel kelime ustaları, derin ve düşündürücü romanlar ve hikayeler üretmeden önce en verimli ve en motive olmuş benliklerini ortaya çıkarma uğraşındadır.
Doğuştan gelen becerilerinin ve zekalarının yanı sıra, en büyük dahiler, işlerine karşı olağanüstü bir istek ve güçlü bir tutkuya sahip olarak var olan potansiyellerini önce kağıtla ardından dünya ile paylaşmak durumundadır. Ancak çoğu ünlü yazar, sözlerini kağıda yazmak için tuhaf alışkanlıklar  benimsemiştir. Birçok başarılı yazar, bu ilginç sırlar nedeniyle kendilerini diğerlerinden ayırmayı başarmıştır.
 
Uzanmak
Bazı yazarlar için, uzanmak yaratıcılıklarını arttırır ve onları yazıya odaklar. Bu yazarlar yataklarının rahatlığını hissederken, ilham kaynaklarını ve yazmak için doğru kelimeleri bulabilirler. Bu alışkanlığı uygulayan başarılı romancılar arasında Mark Twain, George Orwell, Edith Wharton, Woody Allen ve Marcel Proust bulunmaktadır. Hepsi yatakta uzanırken ya da bir kanepede uzanırken sayfaları karıştırmasıyla bilinirdi. Amerikalı yazar ve oyun yazarı Truman Capote, "tamamen yere paralel bir yazar" olduğunu bile iddia etti çünkü uzanmadığı sürece düşünemiyor ve yazamıyordu. Ünlü yazar James Joyce ise yüzüstü yatıp yazmaktan hoşlanırdı. Genelde mavi büyük kalemler kullanır ve beyaz ceketini giyerdi.
Ayakta Durmak
Hemingway, Charles Dickens, Virginia Woolf, Lewis Carroll ve Philip Roth gibi yazarlar, en iyi parçalarını ayakta duran masalarında yazmaya başladılar ve genelde burada bir sürü ilham perisiyle buluştular. Yapılan araştırmalara göre ayakta duran masalar zaten kanıtlanmış birçok fayda sunuyor.
 
Dizin Kartları İle Yazmak
Lolita, Solgun Ateş ve Pnin’in yazarı Vladimir Nabokov, yazı süreçleri konusunda çok titizdi. Tüm çalışmalarını ince kutularda sakladığı dizin kartları üzerine yazardı. Bu garip yöntem, sahneleri sıralı olmayan bir şekilde yazmasını ve istediği zaman kartları yeniden sıralayarak sahneleri yaratmasını sağladı.
Nabokov ayrıca dizili kartların bazılarını yastığının altına saklardı. Bu şekilde, aklına bir fikir gelirse, onu çabucak yazabilirdi.
 
Renk Kodları Kullanmak
 
Fransız yazar Alexandre Dumas, Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu gibi büyük tarihi macera romanlarını renk kodlu bir yazı sistemi kullanarak yazmıştı. On yıllar boyunca Dumas, yazı türünü belirtmek için çeşitli renkler kullanmıştı. Mavi, kurgu romanlarının rengiyken, kurgu olmayan yazılar  veya makaleler için pembe rengini kullandı. Şiir için ise bu renk sarıydı.
Lewis Caroll ise ayakta duran masaları kullanmasının yanı sıra  birçok farklı renkte kalem de kullanırdı, ona göre her renk  yazılarında başka anlamlar ifade ediyordu.
 
Baş Aşağı Asılı Yazmak
 
Baş aşağı asılı durmak, yazma tıkanıklığının tedavisi; en azından, ünlü çok satan yazar Dan Brown buna inanıyor. Brown'a göre, sözde “baş aşağı asılı kalma” terapisi yaptığında, bu onun rahatlamasına ve yazılarına daha iyi konsantre olmasına yardımcı oluyor. Bunu ne kadar çok yaparsa, o kadar çok rahatlamış hissediyor ve bu durum da onu yazmaya teşvik edip, ona ilham veriyor.
Da Vinci Şifresi’nin yazarının bir başka alışılmadık alışkanlığı ise masasında bir kum saati bulundurması. Kum saati doldukça onu baştan çeviriyor ve her çevirdiğinde yazdığı yazıyı bir kenara bırakıp şınav, mekik ve esneme hareketleri yapıyor. Bu sayede hem dinç kalıyor hem de gelecek olan ilhamına yardımcı oluyor.
 
Duvara Karşı Yazmak
Blue Angel'ın yazarı Francine Prose, duvara karşı yazmanın bir yazar için mükemmel bir metafor olduğuna inanıyor. Garip bir apartman dairesinde çalışırken, Prose’un dikkat dağınıklığını yok etmek için çözümü de duvara karşı yazmaktı. Masasını pencereden uzaklaştırır ve onu yüksek bir tuğla duvara çevirirdi. Bu görüşü önceleri tekdüze buldu ama  bu uzun süre oturup yazmasına yardımcı olduğunda bunu yazarlık hayatı boyunca sürdürdü.
 
Kitaptaki Diyalogları Canlandırmak
The West Wing ve The Social Network arkasındaki ödüllü senarist Aaron Sorkin, yazısını yazarken bir kere burnunu kırdığını itiraf etti. Nasıl olduğu sorulduğu zamansa, öykülerindeki diyalogları aynanın önünde canlandırmayı sevdiğini söyleyen yazar, bir keresinde kendini olaya o kadar çok kaptırmıştı ki yanlışlıkla kendi kafasına yumruk attı.
 
Çıplak Yazmak
Yazımızı son teslim tarihinden önce tamamlamak istiyorsak, Victor Hugo'nun oldukça tuhaf alışkanlığını, yani çırılçıplak yazılar yazmayı düşünebiliriz. Notre Dame'ın Kamburu adlı romanı için sıkı bir sınırlama programıyla karşı karşıya kalan Hugo, uşağına tüm kıyafetlerine el koyması için talimatı verdi, böylece evden asla çıkamayacaktı. En soğuk günlerde bile, Hugo hikayesini kaleme alırken kendisini yalnızca bir battaniyeye sarabilmişti. Bu sayede kendini odaya da kapatarak neredeyse bir senede büyük eseri Notre Dame’ın Kamburunu bitirebilmişti.
 
Çok Miktarda İçecek İçmek
 
Fransız romancı Honoré de Balzac, günde yaklaşık 50 fincan kahve tüketerek yaratıcı yazarlığını körüklerdi. Evet, bu miktar kendisine ilham gelmesi için her gün içtiği kahve miktarıydı. Bazı araştırmalar Balzac'ın başyapıtı İnsanlık Komedyası’nı yazarken zar zor uyuduğunu söylüyor. De Balzac'ın yanı sıra kahve bağımlısı bir başka yazar Voltaire'di. Günde 40 fincana kadar kahve içmesiyle biliniyordu.  Faulkner ise Balzac’ın aksine bolca içki içiyor ve yazılarını bu şekilde yazıyordu.
 
 
 
 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *