22 Ekim 2020, 03:26 tarihinde eklendi

Behçet Necatigil ile Kısa Bir Söyleşi

Behçet Necatigil ile Kısa Bir Söyleşi
Behçet Necatigil ile Kısa Bir Söyleşi
 
Behçet Necatigil’le son kitabı «En/Cam» ın yayınlanması üzerine bir konuşma yaptık. Bu, konuşmadan çok, bir söyleşi niteliğine büründü. Kimi zaman soru sorulmadan Necatigil bazı düşüncelerini söyledi, kimi zaman hikâyeci - çevirmen Kâmuran Şipal sorularıyla bu söyleşiye katıldı. Onun için Necatigil’in bütün söylediklerinin karşısında ille de bir soru aramayın.
 
— Eleştirmenler ve okuyucu, sizin şiir serüveninizi izliyebiliyor mu? Eski Toprak ’tan sonra hikâyeyi bıraktınız. Neden?
 
— Şiirimde narration’u, hikâyeyi asgariye indiriyorum. Hikâyeyi nasıl soyutladığımı anlatacağım . Ama gene de konuşmalar, açıklamalar şiir için an’a bağlı, her zaman için geçerli değil. Hikâyeyi frenlemek için kendimizi zorluyoruz. Ama divan şiirinde olduğu gibi şiirde bu gizlemeler, saklamalar kendini bir kelime ile ele verir. Bugünkü şiirim Eski Toprak’tan sonra başladı.
 
 — Eski şiirlerinizi inkâr mı ediyorsunuz ?
 
 — Evet. Çünkü Evler’de bazı mısralar o kitabın içeriğini özetliyordu. Bugün yazmış olsam Evler’i yazmazdım. Bu, geldiğimiz yeri, toprağı inkâr etmekse, âsi evlâtlıksa öyle. Ama öyle değil. Şimdi refaha erişti ve geçmişi bıraktı diyebilirler. Ancak biyografik açıdan böyle yorumlanabilir.
 
Kâmuran Şipal — Bir eleştirmen En/Cam ’ı okuyucuya açıklayacak, onu sevdirecek mi? Yeterince sizi onlara iletecek mi?
 
 — İyi niyetliyse, angaje tarafı yoksa, bu kitap üstünde düşünürse bir eski zaman hayvanını kemiklerinden inşa eder gibi onu da kuracaktır.
 
Şipal — Eleştirmenlere de mi kapıyorsun. Eleştirmensiz yazar olur mu?
 
 — Başkasını düşünerek şiir yazılır mı? Kasıtlı, içten pazarlıklı. Eleştirmene yaranayım diye yazar mı? Eleştirmen üşengeçse ben ne yapayım. Bu adam 5 kitap
yazmış kendi biyografisinden parçalar yansıtmış. Boşluklara rağmen anlaşılıyor. Daha önce yazdıklarıyla ilgisi olmayan bir şeyler yazıyor. Öncekilerle arasına kara perde çekmiş.
 
 — Aranıp bulunmanın hazzı mı?
 
 — Şiirin o zamana kadar olduğu yerlerden başka yerlerde olduğunu keşfettim . İkide bir son zamanlarda, bazı yerlerde (Yeni Edebiyat’ın 6. sayısında) Divan şiirini niçin sevdiğimi söyledim. Divan şairi sanatına güveniyordu. Onlar kendi dışlarındaki hayatı görmüyorlar mıydı? Bunları aşacak bazı gerçekleri görüyorlardı, Orhan Veli kuşağı, şiiri gündelik hayatın gürültüsünde ayağa düşürdü. «Umurunda mı Dünya» buna örnektir... Banal nüktelerle şiir yazılacağı sanısı uzun bir süre genç şairlerin harcanmasına yol açtı. Bunda suç yüzde seksen Ataç’tadır.
 
Şipal — Kelimelerin çok anlamlılığına bu kadar yaslanışınızın nedenleri ? «Sığın Ağlar» derken sığınaktan bir de sığın  —Bir hayvan cinsi— sözetmiş oluyorsunuz. Bu gereksinme nereden doğuyor. Neden eskiden yoktu şimdi var?
 
 — Şiir eğitiminden geçmiş okuyucuya saygımızdan yapıyoruz bunu. Eskiden tenasüp, leffü neşir, gibi soylu sanatlar vardı.
 
Şipal — Bu sanatları eskiden de biliyordunuz neden o zaman uygulamadınız?
 
— İtiraf ederim. 1940 şiiri benim uzağı görmeme engel oldu. Ama gene de benim o dönemde de yazdığım şiirlerde kendi mizacımı verdim. Ben şiirimi o zaman da divan estetiği ile kurdum, ilk kitabım «Kapalıçarşı»da «Kabul Günü» adlı bir şiirim var.
 
Biliyorum saadet
Bana dünyada gelmez
Ölümü bekliyorum.
 
Kabul günü hanımların bir çay günüdür. Saadet hem kız ismidir hem de mutluluk anlamı taşır. Çağa içerledim şimdi. Geçmişin büyüklüğünü savunuyorum. İlle de bunları konuşmalarla tahkim mi edeyim. Kendi ana dilimden kopmuşluğa, yabancılaşmağa bir tepkidir bu. Eskiden şiirde sıcak, gündelik bir dil vardı, bugünkü stilize bir dildir. Şiir soyutlaştırılacaksa, gelenekteki dilin imkânlarından faydalanılarak soyutlaştırılmalıdır, önceki şiirlerimde saldırıların nereden geldiğini belirledim. Şimdi taktiklerle kendimi savunuya geçtim. Pasif direnmeye geçmediğim takdirde eyleme, ideoloji savunusuna katılmam gerek. Ben bunlara karşıyım , ideolojinin olacağı yerde şiirin (sanatın) olacağını sanmıyorum
 
 — Disiplinli geleneksel şiiri nasıl modernize edeceğiz?
 
 — Gelenek şiiri tek anlamlıdır. Ruhi Cuma namazına gitmiştir, valiyi beklerler, para dağıtacaktır. Ruhi sorar: Ne alırsız ne satarsız. Bugünün şiiri mümkün olduğu kadar eskiye atıflarla ilerlemelidir. Alır kelimesini ağaç gibi alırım. Alınan satılan nedir, alış-veriş nedir diye zenginleştiririm . Tevfik Fikret’in Promete şiirini düşün. «Bağrımda Her Dakika» derim ben onu “keyy” diye uzatırım ... Sinema gibi plân kaydırması yaparım . Bizim başkaldırmamız başka türlü. Başkaldırma gibi görünmeyen bir şiir. Aslında bütün sanat başkaldırmadır. Bütün sanat protestodur. Pasif görünürse de aktif bir direnmedir. T.S. Eliot’ın «Çora k Ülkesi» hakkında onlarca şanlı yorumlar yapıldı çünkü İngiliz dili sağolsun, kitaplardan aktarma kolaydır. Bir eleştirmen kendini zahmete sokup bir Türk şairinin nereden geldiğini araştırmaz.

 

 

Kaynak (Yeni Gazete 1970)

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *